17 Şubat 2015 Salı

DEM

-Bölüm 6 (Son)-

Yaşananların hatırına saklanmış tüm eşyaları bir kutuda toplayıp yakmaya karar vermişti. Bir hayat bu kadar acı içermemeliydi. Mutluluk hiç uzak değildi ama 'keşke' diye bir kapı vardı ve bu kapıyı açtıkça yeni kapılar çıkıyordu... 

Koltukta oturmuş Thom Yorke-Hearing Damage şarkısını dinliyordu elindeki kutuya bakarak. Hava kararmıştı ve salona sadece köşede duran abajur ışık veriyordu. Ara sıra geçen taksilerin pencereden girip duvara yansıyan farları vardı bir de. Kalkıp su içmek için mutfağa gitti, 
buzdolabını açtı ve boş boş dolaba baktı. Buzdolabı ışığında ona son bir mektup yazmaya karar verdi.

Nisan'dan nefretlerle; 

Bir Perşembe günü Kıyı kafedeki başlangıcımızı yeniden düşünüyorum... Sen bana geçmişini anlatıyorsun, geleceğinin ben olduğumu düşünerek... Bu başlangıcın kardeşimin sonu olacağını bilemezdim! Seni bu şekilde özlemek istemiyorum.
Karnımda bir ağrı var Ozan, acıyor ve artık acıyacak. Acısın da zaten, kendimi iyi hissedince bir şey değişmeyecek. Sen hikayemin başrolüydün, şimdi gözlerimde hüzünsün... 
Buralardan gitmek isteme isteğim sürekli boğazımda tıkalı kalıyor... Nereye? Nasıl? Kiminle? Bir yandan bu ev, kardeşim hala benimle gibi. Her sabah öpüp uyandıran bir hayal olamaz! Bazen acıdan midem bulanıyor ama alıştım da sayılır. Nasıl düşüneceğimi bilmez bir duygu bıraktın içimde! Senden nefret ediyorum. Özlüyorum. Bu sana yazdığım ilk ve son mektup. Umarım yaptığına gerçekten pişmansındır!


-SON-

Başka bir hikaye ile buluşmak dileği ile :)
DEM

-Bölüm 5-

Ozan yavaş adımlarla komserin karşısındaki ikili koltuğa geçerken gözleri Nisan'da cevap arar gibiydi. Ortadaki üzeri tükenmez kalemlerle karalanmış ahşap masanın üstünden geçerek koltuğa oturdu. Kahvesini sehpaya koyan komser Ozan'a bakarak "Ozan bey hoş geldiniz. Cinayet komseri Nusret Aksoy," dedi ve elini uzattı. Ozan şaşkınlığını gizlemeye çalışsa da meraklı gözlerle Nisan'a bakarak bir şeyler söylemesini istiyordu, komserin uzattığı ele karşılık verdi ve "Memnun oldum," dedi ve Nisan'a yönelerek devam etti, "Nisan? Neler oluyor?!". Yan taraftaki tekli siyah koltukta oturan Nisan boğazını temizleyip cevap verdi, "Komser Nusret bey, Ege'nin ölümüyle ilgileniyordu. Otopside bunun bir trafik kazası olmadığı çıkmış ve dosyayı Nusret bey almıştı." Komser lafını keserek "Evet ama ne motoru bulabildik," elleriyle Ozan'ı işaret ederek "Ne de tek görgü tanığı olan size ulaşabildik..." dedi. Alnında küçük baloncuklarla terlemeye başlayan ozan ellerini birleştirerek "Bakın ben tüm olanları Nisan'a anlattım. Olayı gözlerimle gördüm, Ege o viraja çok sert girmişti ve virajı alamayıp savruldu." dedi ve yüzü acı içinde olan Nisan'a bakarak devam etti "Bunun cinayetle nasıl bir ilgisi olabilir anlamadım?". Komser masaya koyduğu dosyaya bakarak "Bakın, olaydan uzun bir süre geçti, eğer böyle olmasaydı sizden olay yerine bizi götürmenizi isterdim ama şimdi bunun bir anlamı yok." dedi ve kahverengi gözlerini Ozan'ın yumruk yaptığı ellerine dikerek devam etti "Bize başka şekilde yardımcı olmalısınız. Daha ayrıntılara girerek ve lütfen sakin olun. Arandığınızı biliyorum, ben sadece bir kaç bilgi almak için buradayım. Daha sonra İspanya'ya gidebileceksiniz." Ozan masada duran buruşuk peçeteyi alarak alnındaki teri sildi, ellerinin titremesine mani olamıyordu. Derin bir nefes alıp "Ne diyebilirim ki? 4 yıl geçti, yarışı düzenleyenleri mi, o gün orada olanları mı? Bunu ben bile hatırlamıyorum." dedi. Komser ellerini birleştirerek "Ozan bey öncelikle sakin olun, sizin hakkınızda bir işlem yapmayacağım. Lütfen rahatlayın." dedi ve Nisan'dan bir bardak su isteyerek Ozan'a yöneldi "Ege'nin motorunun bakımını kim yapmıştı? Bunu biliyor musunuz?" dedi. Bu soru karşısında rengi biraz daha atmış, teni soğumuştu. Bunu gören komser mutfağa doğru bakıp Nisan'ın henüz gelmediğini görünce "Ozan bey, iyi değilsiniz! Neyi gizliyorsunuz?" diye sordu. Göz bebekleri büyüyen Ozan kısa kısa nefeslerle cevap verdi "Neyi gizleyebilirim ki?! Beni neyle suçluyorsunuz siz?!" . Komser kısık sesle "Sakin olun bir şeyle suçlamıyorum ama siz iyi değilsiniz, anlatmadığınız ne var? O motorun bakımını kim yaptı? diye sordu. O sırada elinde bardakla gelen Nisan bardağı sehpaya koyup oturdu. Sararmış ve terlemiş Ozan'ı gören Nisan "Ozan?! Neyin var, iyi misin?!" diye sordu ve Ozan birden ayağa kalkarak bağırmaya başladı, "Sana arandığımı söyledim Nisan! Sen evinde bir komserle beni bekliyorsun, siz bana ne demeye çalışıyorsunuz!?" Nisan neler olduğunu anlamaya çalışırken komser ayaklanıp ozanın yanına doğru yöneldi, tam o sırada komseri iterek yere düşürdü ve koşarak kapıya yöneldi, Nisan'a bakıp "Benimle gelmeliydin Nisan!" dedi ve evden çıkıp arabasıyla uzaklaştı. Hemen arkasından dışarı çıkıp plakayı alan komser telsizle durumu bildirip arabanın yakalanmasını anons etti. Nisan çığlıklar içinde dışarı çıkıp "Neler oluyor?! Hiç bir şey anlamıyorum?!" diye ağlamaya başladı. Nisan'ı omuzlarından tutan komser "Nisan hanım kardeşinizin ölümüne sebep Ozan olabilir, yani emin değilim..." dedi ve devam etti "Siz lütfen eve geçin ve kapı pencereleri kapalı tutun. Ben size koruma göndereceğim. Benden haber bekleyin." Arabasına binip eliyle Nisan'a eve girmesini işaret etti ve Ozan'ı takip etmek için gaza bastı. Telsizden bilgi alan komser ne tarafa gidebileceği konusunda kararsızdı, bir süre arabasını süren komsere gelen anonsta, Ozan'ın Balçova yolunda görüldüğü bilgisi geldi. 1 saat sonra Çeşme yakınlarında arabanın durdurulduğu anonsu gelmişti. Komser olay yerine yakındı ve oraya yol almıştı. Geldiğinde Ozan'ın polis arabasında kelepçeli olarak görmüştü. Kapıyı açarak "Neden? Neden kaçtın?!" diye sordu. Ozan cevap vermemişti. Ekipler karakola doğru yol almıştı. Komser Nisan'ı arayarak yakalandığını bildirmişti...

Saat 13:47

"Bu hale nasıl geldin?" diye sordu komser. Sorgu odasının soğukluğu içini ürpertmişti Ozan'ın. Masaya eliyle vuran komser soruyu tekrarladı. Ozan başı eğik bir şekilde süzülen göz yaşlarıyla anlatmaya başladı, "Böyle olmayacaktı, kimse ölmeyecekti! Motorun fren ayarıyla oynadım evet ama, böyle olmasını nasıl isteyebilirim!" hıçkıra hıçkıra ağlayarak devam etti "O benim kardeşim gibiydi, bunu yapamazdım!". Komser ayağa kalkarak "Motorun freni ile neden oynadın?" diye sordu. Koluyla gözlerini sildi ve burnunu çekerek "Yarış dışı kalacaktı. O yarıştan birinci çıkamazdı zaten. Biriyle anlaştım eğer yarış dışı kalırsa bana para verecekti ama bunu bizim için yapmıştım zaten!" dedi. Masanın etrafında dönen komser "Yani şike? Öyle mi?" diye sordu. Ozan ellerini masaya koyarak "Evet ama ölüm yoktu! Yarışın başlarında freni kullanır diye düşündüm ama hiç fren kullanmadı! Ta ki o viraja kadar... Oraya... Geldiğinde, zaten fren tutmuyordu!" dedi ve bağırarak ağlamaya başladı! Dinleme odasına eliyle bir bardak su işareti yapan komser "Peki o akşam neden kaçtın ? Cezanı çekmen gerekiyordu?" diye sordu. Ağlamaktan konuşamayan Ozan kötü durumdaydı. Odaya gelen suyu masaya koyup "Al bir yudum al," dedi ve devam etti "Ozan sen hapse gireceksin bu kesin, eğer bu işin içindeki diğer suçluların ismini verirsen cezanda hafiflemeler için söz veririm." Ozan ağlamaya devam ediyordu. Sorgu iki saat kadar sürmüş ve sonrasında savcılığa sevk edilmişti. Komser karakolda bekleyen Nisan'a olayı açıklamıştı. Bu şokla baygınlık geçiren Nisan hastaneye kaldırılmıştı...

Hastanede gözlerini açan Nisan yıllar öncesine gitmişti, acısı hala tazeydi. Sabaha kadar sakinleştirici verilerek uyutulan Nisan bitkin uyanmıştı. Onu almaya komser Nusret gelmişti. Taburcu işlemlerini bitirip eve koyulmuşlardı. Komser olan ve bundan sonra olacak olan her şeyi anlatmıştı. Ozan hapishaneden çıktığında belki de artık onu tanıyamayacaktı...

Nisan arabadan inerek evinin merdivenlerine oturdu. Komser yanına gelerek "Nisan hanım takrar başınız sağ olsun, yaşadıklarınız çok ağır. Her ne olursa olsun ben yardımcı olmak için hazırım." dedi. Elini uzatan Nisan solgun yüzüyle bakarak "Size nasıl teşekkür etsem az. Yıllar sonra bana cevabı verdiniz. Hakkınızı ödeyemem!" dedi. Komser elini sıktıktan sonra bir adım geri gelerek "Bunları düşünmeyin, siz güçlü olmaya çalışın. Bu çok zor biliyorum ama hayat devam ediyor." dedi ve ekledi, "Kendinize iyi bakın Nisan hanım." Arabasına binip uzaklaşan komser Nisanı o gerçekle yine baş başa bırakmıştı... YALNIZLIK...
DEM

-Bölüm 4-

20 Aralık saat 23:47

Gözlerini güç bela açan Nisan'ın ilk gördüğü odanın flöresanlarıydı, kafasını çevirdiğinde sol koluna takılı serumu gördü "Ege? Kardeşim. O iyi mi?" diye mırıldandı. Başında evrakları dolduran doktor serum ayarını azaltıp "Nisan hanım, sinir krizi geçirdiniz ve size sakinleştirici verdik. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu. Dudakları birbirine yapışıyordu ve zor konuşuyordu "Kardeşim, o iyi mi?" diye tekrar sordu. Doktor karşısında duran hemşireye bakıp "Kardeşiniz, onu kaybettik. Buraya getirildiğinde müdahale edemedik bile, başınız sağ olsun." diyerek odadan çıktı. Sol gözünden süzülen yaş yastığını ıslatıyordu, kısık kısık çıkan nefesi çığlık çığlığa ağlaması gibiydi. Hemşire dozu arttırarak uyumasını sağladı ve odayı terk etti...

21 Aralık 08:26

Doktor odaya girince uyanık olan Nisan'a bakarak "Nisan hanım yaşadıklarınız çok acı fakat dışarıda trafik şubeden bilgi almak isteyen memurlar var ve kardeşinizi buraya getiren kişiye ulaşamıyoruz." diyerek devam etti "Eğer kendinizi biraz toparlar bir kaç bilgi verebilirseniz..." Nisan kuru dudaklarıyla "Ozan, nereye gitti? Benim, hiç bir bilgim yok." dedi. O sırada içeri lacivert ceketiyle bir adam girdi ve "Nisan hanım başınız sağolsun. Trafik şubeden komser Nihat Orakçı." dedi ve sandalyeyi yatağın yanına çekerek devam etti "Kardeşinize ne olduğuna dair bir fikriniz yokmuş, onu otopsi incelemesi için götürmemiz gerekiyor." Boş boş bakan Nisan'ın omzuna dokunarak "Nisan hanım, beni duyuyor musunuz? Şurayı inzalamanız gerek." dedi doktora bakarak. Güçlükle kaldırdığı koluyla kalemi alıp imzaladı ve kolunu yatağa bıraktı. Komser doktora bakarak dışarı gelmesi için işaret yaptı ve çıktılar. "Doktor bey, kız iyi değil?" dedi. Kollarını birleştiren doktor "Bu çok normal," dedi ve devam etti "Ceseti görmemesi onun için çok daha iyi bile oldu, yaşadığı çok ağır bir travma. Ağır dozda sakinleştirici veriyoruz." Komser Ege'nin evraklarını alarak "Bir iki güne kardeşini alabilir, kendisine söylersiniz." diyerek hastaneden çıktı.
Nisan'a sürekli sakinleştirici veriliyordu, kendine gelmesi onun için çok daha kötü olacaktı. Bu günlerce devam etti. Artık sakinleştiricilerin dozu azalıyor Nisan kendine gelmeye başlıyordu...

26 Aralık 15:57

Çalan kapıya "Girin." diyen Nisan içeri gelecek kişiye bakıyordu, gözleri Ozan'ı arıyordu. İçeri giren adam kendini tanıttı "Nisan hanım, ben Nusret Aksoy, cinayet masasından." diyerek yatağın yanındaki koltuğa oturdu devam etti "Öncelikle başınız sağ olsun. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Kardeşinizle ilgili konuşmaya geldim." Nisan acılı gözlerle bakarak "Iyi hissedemem, artık." Komser boğazını temizleyerek anlatmaya başladı "Kardeşinizi hastaneye getiren kişi trafik kazası bilgisi verdiği için olayla trafik şube ilgilendi, fakat yapılan otopsi incelemesi bunun bır trafik kazası olmadığını gösteriyor." Kaşlarını çatıp acı içindeki Nisan'ı görünce durakladı "Nisan hanım, kardeşinizin 27 farklı yerinden kemikleri kırılmış ve boynundaki kırık onu malesef öldürmüş..." ağlamaya başlayan Nisan'ı görünce "Özür dilerim acınıza tuz banmak istemem ama kardeşiniz cinayet kurbanı olabilir." yutkunarak devam etti "Ve acele etmemiz gerekiyor, geçen her saat işimizi zorlaştıracak." Hıçkırarak ağlayan Nisan güçlükle "Bilmiyorum, inanın hiç bir şey bilmiyorum..." dedi. Göz yaşları yüzünü ıslatmıştı. Derin nefes çekerek "Onu buraya getiren kişi, benim erkek arkadaşım ama onu günlerdir görmüyorum. Hiç bir şey anlamıyorum!". Derin bir nefes alan komser gözlerini ovuşturarak "Çok tuhaf! Kardeşiniz, çeşitli yarışlarda dereceler almış bir sürücüymüş. Böyle bir kaza yapması çok tuhaf. Mobese kameralarında o geceye ait hiç bir motor kazası yok, kardeşinizin kaza yaptığı motora da ulaşamadık." dedi, ayağa kalkıp pencereden dışarı bakarak ellerini arkada birleştirdi ve devam etti "Kardeşiniz, illegal yarışlara katılır mıydı?". Gözlerini sıkıca kapatan Nisan "Evet ama bana söz vermişti, 2 yıldır hiç bir yarış yapmadı." diye cevap verdi. Kartını ceketin iç cebinden çıkarıp komidine koyan komser "Kardeşinizin işlemleri tamam, kendinize geldiğinizde onu alabilirsiniz. Numaram yazıyor bu kartta, lütfen gelişme olduğunda bana ulaşın. Tekrar geçmiş olsun ve... Başınız sağ olsun." dedi ve odadan çıktı. 
Nisan anne ve babasından sonra şimdi de kardeşinin boşluğuna alışmaya çalışacaktı. 

-Ölüm herkes için şüphesiz ama yarattığı şu boşluk olmasa keşke.-

Nisan 2 gün daha kaldığı hastaneden taburcu olmuştu. Ilk işi kardeşini alıp anne ve babasının mezarının ortasında kendisine ayrılan yere defnetmekti. Ege'nin ve kendi arkadaşlarının katıldığı cenazede pek de kalabalık yoktu ama tüm sevenleri katılmıştı.
Nisan yalnızlığa alışmanın en acı yolundan geçiyordu. Bir yandan Nusret komser ile Ozana ulaşmaya çalışıyordu ama ne telefondan ne iş yerinden ne de evinden ona ulaşamıyorlardı. Nisan'ın kafası karışık şekilde olayları anlamaya çalışıyordu. Aylar geçti, sonra yıllar... Kardeşine ne olduğuna dair bilgi alabileceği tek kişi olan sevgilisine ulaşamamıştı. Kardeşinin acısı kalmasa da boşluğu diyar diyar geniş bir ova gibiydi. Ozan'ın yokluğuna alışması ona duyduğu nefret sayesinde kolaylaşmıştı. Komserle sürekli irtibatta kalan Nisan dosyanın kapatılmasına çok üzülmüştü. Ortada katil olmadığı ve yeterli bilginin sağlanamadığı için trafik kazası olarak kayıtlara geçmişti. Komserden kayda değer bir bilgi aldığında dosyanın yine açılacağına dair söz almıştı.

Ozan hayatından tamamen çıkmıştı. İçinde ona dair sadece nefret vardı. Kardeşinin özlemi ise onu her sabah uyandıran acı haline gelmişti. Yarın onun doğum günüydü ama 20 Aralık günlerini hiç doğum günü olarak kutlamamıştı. Yatağına yattı ve 4 yıl öncesini düşünmeye başladı. Bu ona hiç bir şey katmıyordu ama düşünmekten vazgeçemiyordu... Saatler ilerlemişti... 
Sabah uzunca çalan kapı sesine uyanıp kapıya yönelmişti. Kurye bir zarf getirmişti...

Saat 17:45
Zor saatler geçirmişti, acı çekmiş ve dağılmıştı. Uyuya kalmıştı, uyandığında göz yaşları kirpiklerine yapışmıştı. Dışarda yağan yağmurda ıslanmak için evden çıktı ve yürümeye başladı...
Nisan Nusret komseri aramıştı "Alo, Nusret bey. Nisan ben. Kardeşimi kaybetmiştim motor kazasında?" dedi. Komser "Aaa evet Nisan hanım," diyerek devam etti "Nasılsınız? Buyurun dinliyorum." Nisan yaptığının doğru olup olmadığını bilmez halde "Bana zarf geldi ve bu o, yani Ozan. Beni bir yere çağırdı akşam gideceğim... Ne yapmalıyım?" dedi. Komser heyecanlı bir şekilde "Onu evinize çağırın Nisan hanım ve bana haber verin." dedi. Nisan çekingen bir sesle " Tamam, yani deneyeceğim." diyerek telefonu kapattı ve buluşma yerine gitmek için hazırlanmaya evine gitti...
DEM

-Bölüm 3-

Kıyı Cafe saat 19:04

Nisan sekiz basamaklı merdiveni çıkıp cafeye girmişti. Yerdeki kayın ağacından döşemelerin yıpranmış ve verniği atmış hali onu yıllar öncesine götürmüştü. Belkide yıllar sonra değişen bir tek kendisiydi. Salon şefinin onu karşılayıp rezervasyon durumunu sorduğunda onun tüm dikkati cafede çalan Jon Foreman'nın In my arms şarkısındaydı. Bir an kendine gelip "Evet? Ozan, Ozan Dağlar" dedi. Garson eliyle yolu göstererek cam kenarındaki 34. masayı gösteriyordu. Ozan sırtı dönük oturuyordu. Masaya her ne kadar gitmek istemese de merakı onu masaya doğru itiyordu, her adımda hızlanan kalbine engel olamıyordu. Nefret, kırgınlık, sevgi, aşk ve merak. Bu duyguları aynı anda yaşamak onu sersemletmişti. Masaya geldiğinde boğazını temizleyerek "Ozan" diye seslendi kısık sesiyle. Birden arkasını dönen Ozan, yaşlı gözlerle ayakta zor duran Nisanı gördü ve "Nisan! Gelmeni beklemiyordum" dedi ve kolundan tutup oturmasına yardım etti. Nisan koltuğa oturmuştu, yaşlı gözlerle Ozan'a bakıp sol omzunda asılı olan yeşil çantasının askısını iki eliyle sıkıca tutuyordu. Masadaki kırmızı servis peçetesini alıp göz yaşlarını silmek isteyen Ozan'a kafasını çevirerek tepki gösterdi. Merak ettiği o kadar çok şey varken tek bir kelime etmeye gücü yoktu. Bir kaç dakika sonra masada duran su şişesini açıp titrek ellerle bardağına doldurdu ve içti. Derin bir nefes alıp denizde balığa çıkmış takanın fenerine baktı ve "Nereye kayboldun? İzmir'e neden geri geldin?" diye sordu. Ozan cevap vermek için yaklaştı ve "O gece gitmek zorun-" Nisan sözünü keserek "Kardeşim, ona ne oldu Ozan?! O gece ortadan kayboldun! Beni orada o halde bırakıp nasıl gidebildin!? Kardeşime ne olduğuna dair hiç bir fikrim yok! En ufak bir ip ucu bile yok ve sen umarım buraya bana bunları açıklamak için gelmişsindir!" dedi. Soğuk terler dökmeye başlayan Ozan gerilmişti, bir bardak su içtikten sonra arkasına bakıp sipariş almaya gelen garsona gelmemesi için işaret yaptı. Nisan hızlı nefes alıp veriyordu, Ozan'ın gözlerine bakarak "Kardeşime ne oldu Ozan!? Yine mi yarış?!" diye sordu. Ozan derin bir nefes alarak anlatmaya başladı, o yarışın son olduğunu ona bir ev hediye etmek için yarıştığını ve virajı alırken kaza yaptığını anlattı. Nisan acı içinde tüm anları tekrar yaşıyordu, titrek bir sesle "Ev mi?" dedi ve kafasını sağa sola sallayarak "Böyle bir kaza nasıl olur?!" diye sordu. Ozan masadaki delikleri nemlenmiş tuzluğa bakarak "Ben de anlamadım, bitişe 30-40 metre vardı, viraj çok kötüydü. O anları unutamıyorum!" dedi. Nisan burnunu çekerek "Sen unutamıyorsun, ben her gün o acıyı yaşıyorum! Aniden ortadan kayboldun, sana ulaşamadım bile!" dedi ve ağlamaya başladı. Ozan gözlerini ovuşturarak "Yarış illegaldi ve baskın ihbarı alınmıştı, orada yakalanan bazı kişiler isimlerimizi vermişti. Bana telefon geldi ve o gece sabaha karşı İspanya'a kaçtım." masadaki telefonuyla uğraşarak devam etti "Kaçmasaydım yakalanıp hapse girecektim ve seni yine yalnız bırakacaktım Nisan" dedi. Kendini toparlamaya çalışan Nisan masadan peçete alarak yüzünü gözünü sildi ve "4 yıl Ozan! Hayatımda bir ikiniz vardınız ve aynı gece ikinizi de kaybettim! Ne oldu peki artık gitmeyecek misin?" diye sitem etti. Nisan'ın ellerini tutarak "Hayır, seni götürmeye geldim. Orada bir hayat kurdum, benimle gelirsen geçen 4 yılın telafisi için elimden geleni yapacağım!" dedi Ozan. Nisan söylediklerine anlam verememişti, ellerini çekip montun cebine koyarak "Izmir'de neden kalmıyorsun?" diye sordu. Ozan ellerini birleştirip "Orada bir hayat kurdum ve iyi bir gelirim var, ayrıca burası kötü anılarla dolu. Benimle gelmelisin Nisan" dedi. Nisan sitemkar bir gülüş atıp " Demek acılardan kurtulmak için ülke dışına çıkmak yetiyor?!" Ozan Lafını keserek "Lütfen Nisan, yarın akşam buradan gidiyorum, sen de benimle gel, her şey yeniden başlar." diye yalvardı. Nisan yüzündeki şaşkınlığı gizlemeye çalışarak "Anlamıyorum, sen... Sana bir şeyler olmuş" dedi ve ekledi. "Yeniden başlamak için çok fazla şey kaybettim Ozan, bence sen iyi değilsin". Ozan kalkıp Nisan'ın yanına oturdu ve "Nisan lütfen, benimle gel!" diye ısrar etti. "Bir şartla gelirim" dedi Nisan. Yerinden fırlayan Ozan merakla şartını sordu ve yerine oturdu. "Kaza için görgü tanığına ihtiyacım var, sen her şeyi gördün. Bunu yaparsan seninle geleceğim." dedi Nisan. Lafını bitirir bitirmez "Bu mümkün değil! Ben hala aranıyorum! Buraya kaçak geldim Nisan bunu yapamam!" diye karşı çıktı Ozan. Nisan yerinden kalkıp toparlandı ve "Yarın saat 11:00 da bana gel" dedi ve ekledi "Evime taksi ile gideceğim, teşekkür ederim." Ozan bir şey anlamasa da sürecin olumlu geçeceğini hissediyordu...

-Acısını yıllarca içinde taşımış insanlara yaklaşırken sabırlı olmak gerekir. Empati bu noktada çaresizdir çünkü acıyı tam manasıyla acıyı çeken anlayacaktır.-

21 Aralık saat 09:37

Zilin çalmasıyla kapıya hızla yönelen Nisan gelen kişinin kim olduğunu biliyordu. Gelen cinayet komseri Nusret Aksoy'du "Günaydın Nisan hanım" dedi ve içeri girdi. Nisan eliyle salonu göstererek "Saat 11 de burada olur, buyurun geçin." dedi ve ekledi "Bu görgü şahitliğini resmi yolla yapmayacağız, olanları size anlatacak siz de bilgi sahibi olacaksınız. Böyle konuşmuştuk, aksi durum olmayacak değil mi?" diye sordu. Koltuğa oturan komser arkasına yaslanıp "Evet o konuda rahat olun lütfen, Ozan beyin arandığını biliyorum ama şimdilik önceliğimiz kaza ile ilgili bilgiler ve ayrıntılar." dedi. Nisan teşekkür edip kahve koymak için mutfağa gitmişti. Dosyanın kapanmasına rağmen hala bu ölmümün sırrını araştırdığı için komsere minnettardı. Belki de zaman gerçekten her şeyin ilacıydı. Ölümlerin bile...

Saat 11:00 

Kapı çaldı, gelenin Ozan olduğunu bilen Nisan kapıya yöneldi ve kapıyı açtı. İçeride oturan adamı gören Ozan tedirginliğini gizleyemedi ve kaşlarıyla adamı göstererek kim olduğunu sordu. Nisan içeri gelmesini söyledi. Ozan içeri girip kapıyı kapattı...
DEM

-Bölüm 2-

Dört yıl önce.

"Abla ben çıkıyorum." diye seslendi Ege, tamam demek istercesine mırıldandı Nisan yattığı yerden. Pencereden içeri sızan güneş ışıkları yatakta fazla oyalanmasını engelliyordu. Yarım saat sonra mesaisi başlayacaktı ve kahvaltı ile harcayacağı zamanı yine uyumak için kullanmıştı. Su içmek için gittiği mutfakta bir hediye paketine rastladı, üzerindeki notta "Bardağını kırdığım için özür dilerim, bunun için kardeşine kızmazsın ama ben telafi etmek istedim :)" yazıyordu. Tebessümle paketi açıp kutunun içindeki kardeşinin ve kendi isminin baş harflerinin yazdığı beyaz kupayı çıkarttı, bardağı inceledikten sonra suyunu içip tezgaha ters çevirip koydu. Odasında çalan telefonu eline aldığında arayanın sevgilisi Ozan olduğunu görmüştü, telefonu açıp "Canım!", "Günaydın güzellik, yüzünü yıkamadığını biliyorum." dedi Ozan. Nisan telefonu hoparlöre vermişti ve bir yandan kıyafet bakıyordu."Bir tanem geç kalıyorum, günaydın." dedi Nisan, "Bebeğim yarın doğum günün ve biz daha iyi bir plan yapabiliriz." Ozan Nisan'ın istediği gibi bir doğum günü gecesi geçirmek istemiyordu. "Canıım, sen Ege ve ben bir yerlere gider eğleniriz bana bu fazlasıyla yetecek." dedi ve ekledi, "Şimdi kapatmalıyım, giyinip çıkmam lazım, seni seviyorum!" dedi. "Tamam, akşam geleceğim, seni seviyorum bebeğim" deyip telefonu kapattı. Nisan bu sırada mavi kareli yeşil pantolon ve üzerine turkuaz gömlek seçmişti. Üzerini giyinip evden çıktı. Nisan yerel bir içecek firmasının satış sorumlusuydu, Ege'nin okul masrafları ve geçimi için yeteri kadar kazanç sağlıyordu.

*EGE*

Ege kırmızı Kawasaki CBR 650 model motosikleti ile okula gelmişti. Motosiklet tutkusu çocukluğundan beri hiç bitmemişti, yasal ve yasal olmayan sayısız yarışmalara katılmış çeşitli dereceler kazanmıştı. 2 yıl önce bir yarışta geçirdiği kazadan sonra ablasının tüm ısrarlarına rağmen motordan vazgeçmemiş ama artık yarışlara katılmayacağı sözünü vermişti. Motoru park edip kaskı çıkardığı sırada telefonu çaldı, arayanın Ozan olduğunu görüp açtı, "Evet?" dedi. "Ege ablana bir şekilde yarınki kutlamayı yapamayacağımızı anlatmamız gerek, ya da bir şekilde ertelememiz lazım." dedi. Ege şaşırmış bi şekilde eliyle dalgalı saçlarını düzelterek "Neden sorun yaptın ki? Yarış akşam 19:00 da, yarıştan sonra bir şeyler yaparız, olmaz mı?" dedi. "Bilmiyorum, yarış ve doğum gününün aynı akşam olması riskli!" dedi Ozan ve ekledi "Aslında bu yarışa halen çıkmayabilirsin..." Ege sözünü keserek "O paraya ihtiyacım var, her şey çok daha güzel olacak! Ablam ve ben o huysuz ev sahibinin kahrını daha fazla çekemeyiz!" dedi. "Tamam, nasıl diyorsan..." dedi ve telefonu kapattı Ozan. Ege'nin katıldığı illegal yarışları Ozan organize ediyordu ama bu 2 yıl önce zaten sona ermişti. Ege ablasına doğum günü hediyesi olarak çok istediği evi alarak onu mutlu etmek istiyordu ve bu yarış son olacaktı. Gerçekten son!

Saat 19:40

Nisan, Ege ve Ozan dışardan söyledikleri yemekleri masaya hazırlayıp sohbet işliğinde yiyor bir yandan yarın ki doğum günü gecesinin nerede yapılacağını kararlaştırıyorlardı. Ozan'ın yüzündeki gerginliğin tam manası ile sebebini bir tek kendisi biliyordu. O sırada Ege Ozan'nın omzuna vurarak "Ben sizin gibi 5 yıl sevgili kalsam bir yerlerden plaket beklerim, neden evlenilmiyor?" dedi, önündeki yemeğe bakıp gülümseyerek "Bazıları evlenme teklifi etmekte özürlü oluyor da ondan." dedi Nisan. Ozan bu teklif için doğum gününü beklemişti ve bunu o akşam yapacaktı, kendinden emin bir şekilde "Beş yıl bekleyen bir kaç gün de bekler her halde? Yoksa mühendisler doktorlar mı sırada?" dedi gülümseyerek. Güzel bir akşam ve iyi bir yemekti, bu üçlü iyi anlaşıyor ve bir aile havasına zaten girmişti. Nisan ve Ege'nin Anne-Babası altı yıl evvel birer yıl arayla akciğer hastalığından vefat etmesi bu ilişkiyi bir abla kardeş bağından çok daha fazlasına taşımıştı... Saatler ilerlemiş ve Ozan evinin yolunu tutmuştu. Işıklar bu gece de yarın her şeyin çok daha iyi olacağı inancı için kapanmıştı...

20 Aralık sabahı saat 07:14

"Günaydın doğum günü ablası, tam 29 yıl evvel bu saat ve dakikada geldin bu dünyaya!" diyerek yanaklarını öpücüğe boğuyordu Ege. Nisan neye uğradığına şaşırarak gülümsüyor bir yandan da elleriyle hala onu öpmeye çalışan kardeşine siper yapıyordu, "Dur deli dur gözümü açayım" dedi kahkaha atarak. "Abla, hiç merak etmedin mi? Aralık'ta doğmana rağmen isminin Neden Nisan olduğunu?" dedi Ege. Gülümseyerek "Belki de erken doğumumdur?" dedi Nisan. Ege gülümsedi ve "Dört ay erken doğmak için neye acele etmek gerekti acaba?" dedi ve ekledi, "Sana bir çok kişi iyi ki doğdun diyecek belki ama bana lazım olduğun kadar kimseye lazım değilsin! Iyi ki varsın! Her şeyimsin! Iyi ki doğdun ablam!" İkisininde gözleri dolmuştu, ve sıkıca sarıldılar. Bir kaç dakika böyle kaldıktan sonra "Benim çıkmam lazım, sana müthiş bir doğum günü hediyesi vereceğim bu akşam." dedi Ege ve hazırlanmak için odasına geçti. Nisan bir kaç saniye tavana baktıktan sonra kalkıp kahve koymak için mutfağa gitti. Ege'nin dün hediye ettiği bardağın kulpunun kırıldığını gören Nisan Ege'ye seslendi "Bu kaç oldu?" Ege durumu anlayıp "Sana bir sözüm daha olsun abla, gece çok susamıştım, oldu bi kaza..." diye haylaz bir açıklama yapmıştı. Ege'yi yolladıktan sonra kendi de hazırlanıp iş yerinin yolunu tuttu. Gün içinde akşam ki program için görüşmeler yapılıyor kararlar alınıyordu. Ege ve Ozan'ın aklı akşam ki yarıştaydı...

Saat 18:45

Ege Ozan'la beraber motoruna son kontrolleri yapıyordu. Ozan motor ustasıydı ve tüm onarımları gerçekleştiriyordu. Ozan eline kaskı alıp "Tamam nasıl hissediyorsun?" diye sordu. "Iyi, yani biraz gergin..." dedi ve ekledi "Ama uzun zaman oldu bunu atlatırım." dedi. Ozan tedirgin şekilde "Bak, çekilebiliriz... Yani yarışmak zorunda değiliz." dedi. Ege kaskı alarak kafasına geçirdi ve "O evi alacağım!" dedi. Yarışa 26 yarışmacı farklı şehirler ve ülkelerden gelmişlerdi. Illegal bir yarış olduğundan şehir merkezinden hayli uzaktaydı. Yarışmacılar yerlerini almışlardı, start atışına saniyeler kalmıştı.

Saat 19:00 

Yarış başlamıştı altı yarışmacının önünde başlayan Ege kısa sürede 11. Olmuştu, virajların keskin olması işini zorlaştırıyordu ama o iyi bir sürücüydü. 3 rakibini daha geçerek hızla yarışa devam etti. Tek turluk bir yarış olduğundan fazla vakti yoktu. 5. sürücünün kaza yapmasıyla 3 motor yarış dışı kalmıştı ve Ege ani bir hızla rakiplerini geçerek 3. olmuştu. Yolun virajlı olması fazla sürat yapmasına engel oluyordu. Bitiş çizgisine 4 km kala yalpa yapıp dengesini kaybeden rakibini geçerek 2. Oldu ve önündeki rakibinin tam arkasındaydı. Yokuş aşağı düzlüğü gören Ege ani bir hızla rakibini geçti, bitiş çizgisinin 50 metre gerisindeki son virajı geçtiğinde birinci olacaktı. Viraja yaklaşırken hızını düşürmek istedi ama frenlerde bir problem vardı, tutmuyordu. Soğuk terler döküyor kısık kısık ve hızlı hızlı nefes alıyordu, frenleri durmadan sıkıyordu, virajı bu hızla geçmesi imkansızdı. Gözünün önüne ablasının yüzü geldi ve her şey karardı... Virajı alamayan motor yol kenarı bariyerlerine çarpıp takla atarak arkadaki taşlığa çarptı ve parçalandı. Ege'nin kaskı parçalanmıştı ve kanlar içinde yığılmıştı. Kazayı gören Ozan bağırarak koştu ve Ege'nin yanına gelerek nabız kontrolü yaptı... Nabzı atmıyordu. Yüzünü kan kaplamıştı. Ozan koşarak arabasını aldı ve Ege'yi hastaneye yetiştirmek için son sürat yola koyuldu. Hastaneye geldiklerinde Ege çoktan ölmüştü ve müdahale bile yapılmamıştı. Aramaları cevapsız kalan Nisan tekrar arıyordu, Ozan son gücüyle hastaneyi tarif etti ve gelmesini istedi... Ege'nin öldüğünü söyleyememişti. 15 dakika sonra hastaneye geldi, koşarak ve soluk soluğa... Ne yaptığını bilmez şekilde Ege diye bağırıyordu... Koridordan sola dönüp kanlar içinde duvar dibinde oturup ağlayan Ozan'ı gördü, "EGE! NEREDE O!!!" diyerek silkti. Ozan cevap veremiyor, ağlıyordu. "OZAN EGE NEREDE IYI MI?!" diye bağırıyordu. Ozan hıçkırarak ve güç bela "O... O. Öldü!" 
DEM

-Bölüm 1 -


Saat 09:50

Zil uzunca çalmıştı, gece onu rahatsız eden düşünceleri geç uyumasına sebep olmuştu. Gözlerini ovuşturarak yatağından hızlıca kalkıp kapıya doğru yöneldi ve "Kim o?" diye seslendi. "Kurye, dosyanız var." cevabından sonra kapıyı açtı ve gerekli yerleri imzalayıp dosyayı aldı. Sabah sersemliğini üzerinden atması için kendine kahve koydu, bu sırada zarfı açıp içeriğine baktı, şöyle diyordu; "Kim olduğumu tahmin edebilirsin ama neler yaşadığımı asla. Saat 19:30'da Kıyı Cafe'de seni bekleyeceğim." Göndereni tahmin etmesine rağmen emin değildi, kahvesini çok sevdiği kulpu kırık beyaz kupasına koyup salonun pencere önündeki ahşap masaya koymuştu. Yüzünü yıkadıktan sonra geri gelip kupayı iki avucuna alarak kahvesini yudumladı. Yağmurun cama vurup öldürdüğü damlacıklara bakarak emin olmaya çalışıyordu, zarfı göndereni düşünüyordu. O'un,güldüğünde görünen çarpık ön dişlerini bile özlemişti. Yüreğini sıkıştıran bu durumdan uzaklaşması gerekiyordu. Yıllar geçince bazı duyguların ölmeyip daha da güçlenmesi onu daha da yoruyordu. Koltuktaki sol üst köşesi kırık kumandayı alıp müzik çalardan Taylor Swift "Come Back... Be Here" parçasını açmıştı. Akşam o cafeye gidip gitmemesi konusunda karar verememişti. 4 yıl sonra bu buluşmanın zamanı neden doğum gününe denk gelmişti? Hisler insanı yanıltabilir ama asla yalan söylemez, geçen yıllara rağmen ona duyduğu nefret sevgisinin önüne geçememişti çünkü hisleri gerçekti. Lavaboya gidip aynanın karşına geçti ve özensiz duran yüzünü inceleme başladı. Çeşmeden hızlı hızlı damlayan suyu avucunda biriktirip saçlarını ıslattı ve geriye yatırdı. Omzunda biten siyah gölgeli sarı saçlarına dikkatlice baktı, büzülen alt dudağından hemen sonra sol gözünden damlayan yaş acısının taştığını ve artık direnmemesi gerektiğini söylüyordu. Küvetin kenarına oturup haykıra haykıra ağlıyordu, ayakları çırpınırken yerdeki paspası kenara fırlatmıştı. Dizlerinin üstüne çökerek derin ve kesik kesik nefes aldı, tüm bu acıların sebebi bu akşam onu cafede bekliyordu. Sağ elinin tersiyle yüzündeki yaşları silerek ayağa kalktı, hıçkırıkları devam ediyordu. Küçük adımlarla odasına gidip yüz üstü atağa bırakmıştı kendini. Hayat ona dinlenme fırsatı sunar gibi uykuya yatırmıştı. Uyandığında saat 16:28 di, uykusunda bazı şeyleri değerlendirmişçesine akşam o cafeye gitme kararı almıştı. Amacının yeniden başlamak ya da tamamen bitirmek olduğunu bilmiyordu, sadece oraya gitmek istiyordu. O'nu gördüğünde yumuşayacak olan duyguları umurunda bile değildi, yıllarca eksikti ve bunu doldurmak bir buluşmada imkansızdı nasılsa. Hazırlanıp çıkmıştı, oraya erken gidip bekleyen kişi olmak istiyordu. Yılbaşının yaklaşmasıyla caddeleri fazlasıyla aydınlatan ışıklar ona eşlik ederken o neler söyleyeceğini, nereden başlayacağını tasarlıyordu. Yağan ıslak kar yürümeyi iyice zorlaştırıyordu, bir taksi durdurup cafeye doğru yola koyuldu. Cama düşen kar tanesinin ağır ağır aşağı düşüşünü izlerken başka bir şey düşünmüyordu. Artık olması gereken şeyler olacaktı. Taksi ücretini verip arabadan indi, cafenin kapısında durdu ve derin bir nefes çekti, yıllarca bekleyen sorular ve acılar artık bir muhatap bulacak ve belki de her şey sona erecekti...